Öğrenciler ve öğretmenler anlatıyor: Akran zorbalığı neden artıyor?

İstanbul Erkek Lisesi’nde öğrenciler arasında yaşandığı iddia edilen taciz, tehdit ve darp olaylarına ilişkin soruşturma sürerken Mersin’de 12 yaşındaki bir ortaokul öğrencisinin okul müdürünü pompalı tüfekle ağır yaralaması, eğitim kurumlarında art arda yaşanan şiddet vakalarını gündeme taşıdı. Son dönemde giderek artan bu olaylar, “Okullarda ne oluyor?” sorusunu akıllara getirirken eğitimciler, şiddetin münferit değil, toplumsal çöküşün ve derinleşen sosyal sorunların eğitime yansıması olduğu görüşünde. İlayda Aynur Önemli’nin haberi.
Türkiye’de okullar yalnızca derslerin işlendiği yerler değil; şiddetin, dışlanmanın ve derin psikolojik sorunların da üretildiği mekânlara dönüşebiliyor. Akran zorbalığı kimi zaman bir bakış, bir lakap ya da bir fotoğrafla başlıyor; kimi zaman kalıcı bedensel hasarlara, okul terklerine ve hayat boyu taşınan travmalara yol açıyor. Son dönemde haberlere yansıyan çok sayıda darp, taciz ve silahlı saldırı haberi eğitim kurumlarında yaşananların münferit olaylar olmadığını gözler önüne seriyor.
Bu şiddet neden artıyor? Öğrenciler ne yaşıyor, öğretmenler neye tanık oluyor, sistem nerede tıkanıyor? Bu soruların yanıtını zorbalığı bizzat yaşayan öğrenciler ve yıllardır okul koridorlarında çalışan eğitimciler anlattı.
Üç farklı okuldan beş lise öğrencisi, eğitim hayatları boyunca maruz kaldıkları ve tanık oldukları akran zorbalığı vakalarını anlattı. Beş öğrenciden dördü, akran zorbalığına maruz kaldığını ifade etti ve uğradıkları psikolojik ya da fiziksel şiddeti şu cümlelerle aktardı:
“Ortaokulda ve ilkokulda kilom sebebiyle zorbalık gördüm. Lisede ise sınıftaki bir grubun derslerde sesli bir şekilde sohbet etmesinden ve gruptaki sevgili olan iki kişinin cinsel içerikli konuşma ve davranışlarından rahatsızlık duyduğumuzu belirttiğimiz için birkaç arkadaşımla birlikte tüm sınıf tarafından dışlandık ve ağır zorbalığa maruz kaldık.”
Bir öğrenci de 14 yaşındayken zorbalığa maruz kaldığını ifade etti, “Beni bu zorbalığa maruz bırakan grubun üyeleri, kendilerine uğraşacak birilerini arayan insanlardı. Zorbalık yaptıkları kişiye verdikleri zarar ne kadar büyükse, kendilerini o gruba o kadar kanıtlamış oluyorlardı” dedi.
13 yaşında zorbalığa maruz kaldığını söyleyen bir öğrenci, “Haberim olmadan, benimle alay etmek için fotoğraf ve videolarımı çekmişlerdi. Olayı ailemle paylaştıktan sonra bu durum son buldu” diye konuştu.
Bir başka öğrenci de dış görünüşü nedeniyle zorbalığa maruz kaldığını söyledi:
“Dış görünüşüm nedeniyle zorbalığa maruz kaldım. Uğradığım en ağır psikolojik şiddet ise sınıftaki bir grup kız öğrenci tarafından, bir hocamla aramda duygusal bir ilişki olduğuna dair atılan iftiraydı.”
Dış görünüşün akran zorbalığının en belirgin sebebi olduğunu belirten öğrenciler, tanık oldukları fiziksel ve psikolojik şiddeti şu sözlerle anlattı:
“Okuldaki bir kıza, ten rengi sebebiyle üst sınıflardan zorbalık yapan bir grup vardı. Bir gün kız, otobüste o gruba kendisine neden böyle davrandıklarını sorduğu için üç kişi birden kıza ağır şekilde şiddet uygulamıştı.”
Bir lise öğrencisi tanık olduklarını, “Sınıfımızdaki özel gereksinimli bir arkadaşımıza dış görünüşüyle dalga geçip üç kişi saldırmışlardı. Arkadaşımızın gözlüğü kırılmıştı” diyerek anlattı.
Zorbalık nedeniyle bir kişinin okuldan ayrıldığını söyleyen öğrenci, şunları aktardı:
“Ortaokulda, sınıfımdaki bir erkek öğrenci dış görünüşünden dolayı zorbalığa uğruyordu. Bir gün, bir kaç erkek öğrenci birleşip sınıfın ortasında çocuğu sıkıştırmışlardı ve içlerinden biri, çocuğun üstüne atlayıp ayağını kırmıştı. Çocuk uzun bir süre okula gelemedi. Sonrasında ise okuldan ayrıldı.”
Maruz kaldıkları ve tanık oldukları bu şiddet vakalarının onlarda bıraktığı fiziksel ve psikolojik hasarlar için ise öğrenciler şunları söyledi:
“Maruz kaldığım psikolojik şiddetin yol açtığı stres sebebiyle sağ kulağımda işitme kaybı yaşadım. Şu an işitme cihazı kullanıyorum. Bunun yanında stres, sivilce, yeme bozukluğu, iletişim sıkıntısı gibi sağlık sorunlarıyla da mücadele ettim.”
Bir başka öğrenci de uğradığı zorbalık nedeniyle kendinde kusur bulduğunu ifade etti, “Psikolojik olarak uygulanan baskılar nedeniyle kendimden, benliğimden nefret ettiğim zamanlar oldu. Tüm bunlar, insanı öyle bir psikolojiye sokuyor ki gördüğün şey, onların kalbinin çirkinliği yerine kendindeki kusurlar ya da onların sende kusur olarak gördüğü şeyler oluyor” diye konuştu.
Zorbalığın kendisinde hem ruhsal hem fiziksel olarak hasar bıraktığını söyleyen bir öğrenci ise “Maruz kaldığım zorbalıklar sebebiyle okula gitmek istemediğim günler oldu. Sadece mental olarak değil, fiziksel olarak da hasar aldım. Stresten burnumun kanadığı, hiç bitmeyen bir mide bulantısı ile yaşadığım uzun bir dönem oldu” dedi.
Yaşadıklarının kendisinde özgüven eksikliğine yol açtığını söyleyen bir diğer öğrenci de “Başörtüm sebebiyle çok çirkin hissediyordum. Açılmayı bile düşünmüştüm. Yetersiz hissediyordum. Yersiz sinir krizleri yaşıyordum. Okula gitmek istememem nedeniyle neredeyse sınıfta kalıyordum, ailemle de bu sebeple tartışmalar yaşıyordum” diyerek yaşadıklarını anlattı.
Zorbalık sonucu özgüven eksikliği yaşayan bir başka öğrenci de şöyle konuştu:
“Eskiden kendimde sevdiğim özellikleri artık beğenmediğimi, insanlara karşı kendimi açmanın zorlaştığını fark ettim. Artık birine, ‘tanışalım mı?’ diye sormak benim için çok zor bir iş gibi gelmeye başladı. Marketteki kasiyerle konuştuğumda, tanımadığım biri adres sorduğunda, kısaca insanlarla iletişime geçtiğim her an kendime, ‘karşımdaki beni yargılar mı?’ diye soruyor ve hareketlerimi kısıtlıyordum. En önemlisi de kendimi her anlamda kusurlu biri olarak görmeye başladım. Hissettiğim duygular, kişiliğim, bedenim her şeyim kusurluydu sanki.”
Okullardaki gruplaşmanın zorbalığı arttırdığı düşüncesini paylaşan öğrenciler, bu grupların kendini şiddetle var etmeye çalışan ve bir yere ait olmak isteyen öğrencilerden oluştuğunu ifade etti.
İdare ve öğretmenlerin zaman zaman akran zorbalığı olaylarına karşı kayıtsız kaldığını, konu fiziksel şiddet boyutuna taşınmadıkça aksiyon almadıklarını söyleyen beş öğrenci, aileler devreye girdikten sonra idarenin söz konusu durumlarda daha ciddi bir tavır takındığını belirtti:
“Öğretmenler bu duruma sessiz kalıyorlar. Aileler müdahale etmedikçe senin sözün ciddiye alınmıyor. Öğretmenlerde de bir bıkkınlık durumu var. Çözümleri de etkili ve başarılı değil. Zorba tarafı çağırıp ciddiyet barındırmayan, ‘sarılın, barışın’ minvalinde bir konuşma yapıp zorba tarafın size daha da kinlenmesine yol açıyorlar.”
18 yıl boyunca liselerde psikolojik danışmanlık görevini yürüten, ardından görevine bir ilkokulda devam etme kararı alan, ismini vermek istemeyen bir rehberlik öğretmeni, eskiden de bu tarz akran zorbalığı vakaları ile karşılaşıldığını söyledi. Öğretmen, o zamanlar, vakaların bugünkü kadar yaygın ve çok boyutlu olmadığını belirtti.
Zorbalığın dış görünüşten ayakkabı markasına, başarısızlıktan ebeveynlerin mesleklerine kadar her şeyi hedef alabildiğine dikkat çeken rehberlik öğretmeni, söz konusu eğilimin en büyük etkeninin sosyal medya olduğunu vurguladı:
“Çoğu sosyal medyadan etkileniyor. Bu tarz şiddet içeriklerini takip ediyorlar. Bazı şeylerle çok erken tanışıyorlar. Almamaları gereken bilgilere, görmemeleri gereken şeylere çok fazla maruz kalıyorlar. Sonrasında bu bilgilerle psikolojik olarak nasıl baş edeceklerini bilemiyor ve anlamlandıramıyorlar.”
17 yıldır bir ortaokulda Türkçe öğretmenliği yapan bir başka öğretmen de sosyal medyanın gençleri zorbalık yapmaya ittiğini belirtti, “Sosyal medyanın zorbalık vakalarını normalleştirdiğini düşünüyorum. Mesajlaşma uygulamalarında çok zaman geçiriyorlar ve özdenetimsiz olarak paylaşım yapabiliyorlar. Çoğu durumda kullandıkları dil okul ortamında kullandıkları dilden farklı oluyor, sınırları ihlal eden konuşmalar çok sık yaşanıyor. Sosyal medya uygulamalarındaki gerçeklikle gerçek hayat çoğunlukla örtüşmüyor ve bu çocukları zorbalık davranışlarına itebiliyor” dedi.
Lisedeki görevinden ayrılıp bir ilkokula geçmesine sebep olan süreci anlatan rehberlik öğretmeni, lisedeki son günlerini şu sözlerle anlattı:
“Eskiden öğrenciler sigara kullanmak, kopya çekmek, kavga etmek gibi nedenlerle karşımıza gelirlerdi ve yaptıklarından utanır, pişman olurlardı. Fakat son dönemde karşıma gelen öğrencilerde bu utanma duygusunu göremedim. Hiçbir değer yargıları yoktu. Artık onlarla empati kuramamaya başladım. Ben bütün kanallarımı zorlayıp onları dinlemeye çalışırken, onlar karşımda çok rahat bir şekilde ‘benim ailem buna karışır, sana ne?’ gibi tavırlar sergiliyorlardı. Onlara yardımcı olamayacağımı gördükten sonra başka bir yaş grubu ile çalışmaya karar verdim.”
Zorbalığa başvuran öğrencilerin bazı ortak noktaları olduğunu söyleyen Türkçe öğretmeni ise bu ortak özellikleri şöyle sıraladı: Akademik başarılarının düşüklüğü, ailelerinin ilgisiz tutumu, sevgi ve ilgi eksikliği, kendilerini değersiz görmeleri, kendilerini doğru ifade edememeleri.
Karşılaştığı zorbalık vakalarının, en fazla sözlü ve psikolojik yolla yapıldığını ekleyen Türkçe öğretmeni, dijital zorbalık vakalarının da yaygın bir şekilde yaşandığını belirtti.
“Bu tablo, toplumsal çürümüşlüğün bir sonucu” diyen rehberlik öğretmeni, “Hiçbirimizin, hiçbir değer yargısı yok. Değerlerin olduğu için sürekli mağdur oluyorsun; her şeye erişemiyorsun, olanaklardan yoksun kalıyorsun, haksızlığa uğruyorsun, maddi olarak geride kalıyorsun. Değerlerin, sana sürekli kaybettiriyor. Böyle olunca da gençler bu değerleri benimsemiyor. Değer yargıları eğitimle de kazandırılacak şeyler değil, tüm toplumda yer edinmesi gerekiyor ki gelecek nesilde de karşılık bulsun” diye konuştu.
Mevcut eğitim sisteminin gençlerin ilgi ve ihtiyaçlarına yanıt vermekte yetersiz kaldığını ifade eden rehberlik öğretmeni, şöyle konuştu:
“Bilginin artık internet üzerinden kolayca erişilebilir olduğu bir dönemde, salt bilgi aktarımına dayalı eğitim modeli öğrenciler için cazibesini yitiriyor. Okullar, merak duygusunu beslemekten uzak, gençlerin yalnızca diploma almak için katlandığı bir zorunluluk alanına dönüşüyor. Dijital dünyayla yeterince entegre olmayan, proje ve uygulamadan uzak bu yapı; öğrenciyi derse bağlamakta, anlamlı bir öğrenme deneyimi sunmakta zorlanıyor. Çözüm, eğitimin içeriğinin köklü biçimde değişmesinden geçiyor. Bilgi odaklı değil beceri, proje ve yetenek geliştirmeyi esas alan bir eğitim modeli gerekiyor. Spor, müzik, sanat gibi alanların geri plana itilmesi; okulların donanımsızlığı ve imkân eşitsizliği, özellikle ekonomik olarak dezavantajlı ama yetenekli çocukların kendilerini ifade edebileceği alanları ortadan kaldırıyor. Bu boşluk ise gençleri dijital dünyaya hapsediyor. Eğitim sisteminin, her öğrencinin farklı yeteneklerini ortaya çıkaracak, onları hayata bağlayacak ve sosyal olarak güçlendirecek şekilde yeniden yapılandırılması gerekiyor.”
Medyascope



