Yine demokrasi hayalleri sattı

Politika Servisi
Partisinin grup toplantısında konuşan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha “demokrasi” nutukları attı.
İktidara geldiği günden bu yana rejimin kırılma anlarına tanık olduğumuz her kritik seçim ve referandumlarda “demokrasi” sözcüğünü dilinden düşürmeyen Erdoğan dün de “Bölücü örgütün 'kendini fesih ve silahları teslim' kararı aldığını açıklamasıyla, 'Terörsüz Türkiye' çabalarımızda yeni bir safhaya geçmiş bulunmaktayız. Bu safha, birliğimiz, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirme safhasıdır. Türkiye Cumhuriyeti kendi meselesini, kendi vatandaşlarının iradesi ile çözebilme kapasitesine sahip olduğunu dosta ve düşmana göstermiştir. İttifak ortağı MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin geçtiğimiz ekim ayında ortaya koyduğu kapsayıcı duruş, bugüne uzanan hayırlı sürece vesile olmuştur” ifadelerini kullandı.
Erdoğan ne zaman demokrasiden, yeni bir sayfa açmaktan bahsetse Türkiye daha otoriter hale gelirken, ülke ağır krizlerle boğuştu.
• 2007 Referandumu: Siyasi tarihe "367 krizi" olarak geçen sürecin ardından Erdoğan'ın, son anayasa değişikliği teklifine dayanak olarak sunduğu 2007 referandumunda, "cumhurbaşkanının meclis yerine halk tarafından seçilmesi", "cumhurbaşkanlığı süresinin yedi yıldan beş yıla indirilmesi", "cumhurbaşkanının ikinci bir dönem için yeniden seçilmesi" düzenlemeleri halkoyuna sunuldu. İktidar tarafından Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle daha demokratik bir yönetim mekanizmasının oluşacağı savunulurken bugünkü partili Cumhurbaşkanı rejiminin temelleri atıldı.
• 2010 Referandumu: Bugünkü rejimin temel taşlarını döşeyen referandum olarak tarihe geçti. 12 Eylül ve askeri vesayet rejimiyle hesaplaşacağını savunan o dönemin iktidar ortakları Fethullahçılar ile AKP demokratik ve sivil bir anayasa geçileceğini iddia etti. Fethullah Gülen, “mezardakileri bile kaldırıp oy vermeye ikna edin” derken, kendilerine aydın diyen “yetmez ama evet” cephesi de bugünkü rejime payanda oldu. Hayır cephesini örgütleyenler ise bu referandumun yüksek yargıyı yürütmeye bağlayarak bütün ülkeyi dinci bir faşizme sürükleyeceğinin altını çizdi.
• Çözüm süreci: Oslo ile başlayan MİT ve PKK arasındaki görüşmeler, 2013’te İmralı görüşmeleri ile bir çözüm sürecine dönüştürülmüştü. Silahlı mücadelenin sona erdirilerek demokratik bir çözümün yollarının açılması için bir imkân olarak da ortaya çıkan süreç, AKP için kendi gücünü pekiştirmenin bir aracı olarak kullanıldı. Sürecin bitmesiyle birlikte 7 Haziran 2015 seçimlerinde Davutoğlu’nun başında olduğu AKP, birinci parti olsa da tek başına iktidar olacak güce erişemedi. Bu yenilgi 7 Haziran ile 1 Kasım arasında yüzlerce insanın hayatını kaybettiği karanlık bir dönemin kapısını aralayacak bir kırılma noktası oldu.
• Başkanlık referandumu: Fethullahçılarla AKP arasında bozulan ortaklığın sonu 15 Temmuz darbe girişimine uzandı. Bu girişimi fırsata çeviren iktidar, MHP ile bugünkü rejimin temelini attı. Erdoğan’ın, “hızlı ve etkili karar alınacağı” iddiasıyla savunduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ülkenin felaketi oldu. 16 Nisan 2017 Referandumu’yla Başkanlık Sistemi’ne geçilmesinin ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminde Türkiye ekonomik, sosyal ve adalet alanlarında çöküş yaşadı. Yasama, yürütmenin tahakkümü altına girerken yargı bağımsızlığı da büsbütün ortadan kalktı. “Tek adam rejimi” ile basın özgürlüğü tamamen ortadan kalktı, Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarında rekor kırıldı. Meclis işlevsiz hale gelirken kurumların içi boşaltıldı.
• Milli irade söylemi: Erdoğan yakın döneme kadar girdiği seçimlerin neredeyse tamamında “milli irade” söylemine yaslandı. Her seçim öncesi demokrasiden dem vuran rejim, seçilmiş belediye başkanlarına kayyum atadı, halkın iradesini gasp etti, muhalifleri cezaevlerine hapsetti. 31 Mart seçimlerinde halkın rızasını alamayan iktidar ikinci parti konumuna geriledi. Bugün de CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, İBB yöneticileri ve seçilmiş belediye başkanları cezaevinde tutuluyor.
∗∗∗
YENİ DÜŞMAN ‘İMAMOĞLU SUÇ ÖRGÜTÜ’Cumhurbaşkanı Erdoğan grup toplantısında rejimin yol haritasını da tarif etti. “Terörün, silahın, şiddetin, illegalitenin devri artık kapanmıştır” diyen Erdoğan, sürece gönderme yaparak “kayyum uygulamalarının yeniden istisna haline geleceğini” dile getirdi. Cezaevindeki Ekrem İmamoğlu’nu ise “Yapılan işlerin, yolsuzluk ve haraç boyutuyla ilişkili organize suç vasfını aşarak, ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştığı anlaşılıyor” sözleriyle hedef aldı.
Kutuplaştırma politikasından vazgeçmeyen Saray rejimi, tam karşısına konumlandırarak siyaseti konsolide etmeye çalışacağı “düşman” ihtiyacını böylelikle bir kez daha tarif etti. İmamoğlu’nu yeni “ beka” sorunu olarak gören Erdoğan baskıların, operasyonların ve cadı avının devam edeceği mesajını verdi. Erdoğan’ın yanı sıra iktidar temsilcileri ve yandaşların son haftalarda CHP ve Özgür Özel’e “makul” muhalefet çağrısının arka planı da ortaya çıktı. 19 Mart’ta açığa çıkan toplumsal muhalefet rüzgarından çekinen rejim, muhalefeti kendi çizdiği sınırlara hapsetmek istiyor. Erdoğan ve rejimin bu arzusuna karşı gençlerin, kadınların, emekçilerin isyanı daha fazla sahiplenilmeli.
BirGün