Yıkılmadım, ayaktayım!

Aldığı onca darbeye rağmen dimdik ayakta durabilene dayanıklı denir. Ama bu esnek olduğu anlamına gelmez. Esnek olmayan, fakat darbelere rağmen parçalanmayan, ayakta kalabilen şeylere genelde dayanıklı tüketim malları denir. Batı dillerinde esneklik anlamını da içerdiği halde Türkçeye ısrarla dayanıklılık olarak çevrilen ‘resilience’ sözcüğü, insanı ister istemez dayanıklı tüketim mallarıyla aynı rafa yerleştirir. Sözcüğün Türkçe çevirisinde esnekliğin değil de dayanıklılığın tercih edilmesi coğrafi bir mesele olabilir. Esneklik; basınç altında ya da bir kuvvete maruz kaldığında şekil değiştirmiş bir şeyin basınç ya da kuvvet kalktığında tekrar eski şekline dönebilme yeteneği. Esnek; eğilip bükülerek darbeleri savuşturabilen, darbelerden kaçınan bedenler için de kullanılan bir sıfat. Fakat bu coğrafyada eğilip bükülenler pek sevilmez: “Dik dur eğilme, bu millet seninle.” Bu coğrafyada dik durabilen, eğilip bükülmeden darbelere göğüs geren sert bedenler, kahramanlar sevilir. Darbelerin şiddeti artınca elbette sonunda dayanamayıp kırılacaklar. Zaten kahramanlara da yakışan budur. Kırılan her kahramanın ardından bir süre ağıtlar yakılır, sonra destansı bir yaşamın simgesi olarak kahramanlar panteonuna yerleştirilip tanrılaştırılır. Kahramanlık dik durmayı ve asla eğilmemeyi gerektirir. Kahramanlığın yüceltildiği bir coğrafyada esneklik insana yakışan bir tavır değil.
∗∗∗
‘Resilience’, özellikle zihinsel, duygusal ve davranışsal esneklikleri sayesinde yaşamın zorluklarını başarıyla savuşturanlar için kullanılan bir deyim. Bir varlık esnekse, tıpkı bir elastik nesne gibi bünyesine aldığı onca darbeye rağmen şeklini koruyabilir; şekil değişikliği geçicidir, yeniden eski şekline dönebilir. Bir kavram olarak ‘resilience’ varlığı olup bitmiş haliyle salt bir şekil olarak ele alıyorsa ve varlığın mevcut şekline odaklanıyorsa sorunludur. Çünkü zamansal ve mekânsal bir beliriş olarak her biçim, onu biçimlendiren kuvvetlerle birlikte değişecektir. Evrim, değişen koşullarla birlikte varlıkların biçim değiştirdiklerini ve yeni koşullara uygun yeni biçimler edindiklerini gösteriyor. Varlığın elastikliğine vurgu yaparken mevcut biçimini paranteze alıp koruyan; varlığı, dengesi bozuldukça durmadan hep aynı denge durumuna ve biçimine geri dönen bir şey olarak kurgulayan iktidardır. Zira dengesi bozulan varlık tekrar eski biçim ve denge durumuna dönemezse, aynı denge üzerinde yükselen iktidarı da yerinden edecektir. Doğa, asla varlıklardan hiyerarşik kuleler inşa etmez. Babil kulelerini, piramitleri inşa eden ve tepelerine despotları yerleştiren insandır. Doğa, dengelerin sürekli bozulduğu ve yeni bir denge durumuna geçtiklerinde varlıkların şekillerini ve hayat tarzlarını değiştirmek zorunda kaldıkları akışkan bir yüzey.
∗∗∗
Canlı ile cansız arasındaki ara bir form olan virüslerle yaşadığımız ölümcül deneyimler, varlığın asla kalıcı bir biçim olmadığını, aksine koşullar değiştikçe hızla biçim değiştirdiğinin güncel kanıtıdır. Geçirdikleri mutasyonlarla sürekli biçim değiştiren ve yeniden adlandırmak zorunda kaldığımız virüsler, başımızın belaları. Tüm olumsuz koşullara rağmen biçimini ve hayat tarzını değiştirmemekte ısrar eden insandır. Doğayı bir felaketler silsilesi olarak deneyimleyen insan, her yıkımdan sonra yeniden eski biçim ve denge durumuna geri dönmeyi özler ve buna normalleşme der. ‘Resilience’, yani esneklik, bir nesnenin ya da varlığın tüm olumsuz koşullara rağmen mevcut halini koruyabilme yeteneğiyse insan müthiş esnek bir varlıktır, alışkanlıklarından asla vaz geçmez, alışkanlıklarını sürdüreceği koşulları yeniden üretir ve normalleşir.
∗∗∗
“Krizler, sarsıntılar, hastalıklar tesadüfen ortaya çıkmaz. Bir gidişatı düzeltmeniz, yeni yönelimler keşfetmeniz, başka bir yaşam yolunu deneyimlemeniz için gösterge görevi görürler” (Jung). Darbeleri atlatmış olabilirsiniz. Fakat peyzaj tamamen değişmiştir. Kendinizi birden hiç de tanıdık olmayan bir göstergeler ormanında buluverirsiniz. Engebeli arazi sürekli dengenizi bozmakta ve üstelik yolunuzu da kaybetmişsiniz. Yeni yollar keşfedip başka yaşam biçimleri deneyimlemek yerine değişen koşullara direnebilir ve elbette bir müddet daha “Yıkılmadım, ayaktayım!” diye haykırabilirsiniz. Sonrası malum.
BirGün