Kalemi hep kadından yanaydı

Tuğçe ÇELİK
İstanbul’da önceki gün hayata veda eden Türk edebiyatının usta kalemi, yazar, akademisyen ve çevirmen Pınar Kür bugün son yolculuğuna uğurlanacak. Kür, ikindi vakti Nişantaşı’nda düzenlenecek törenin ardından Ayazağa Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Bir süredir çeşitli sağlık sorunlarıyla mücadele eden yazar, son olarak zatürre teşhisiyle hastanede tedavi gördü. 82 yaşında hayata veda eden Kür, sayısız eseriyle döneme damga vurdu.
Kür’ün kaybı, okurları ve edebiyat dünyasını üzdü.
Müjde Ar Bir dönem birlikte program yaptığı ve eserinden uyarlanan “Asılacak Kadın” filminde başrolü üstlenen, “Pınar kalemini hep kadınlardan yana tuttu dedi. Ar şunları söyledi: Yakın dostum ve arkadaşımdı. ‘Asılacak Kadın’ vesilesiyle tanıştık. Pınar’ın entelektüel birikimi kimseyle kıyaslanabilecek türde değildi. Füruzan da öyleydi. Çok özel, inandıkları doğrudan ayrılmayan kadınlar. Pınar, kalemini hep kadınlardan yana tuttu. Kadını nasıl kolladığını eserlerinde görürsünüz. Çok üzgünüm.”
SESSİZLİĞİ DİRENİŞE DÖNÜŞTÜRDÜCem Akaş/Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni: Çağlarının tanığı olan yazarlar var bir de çağlarının tanımı olan yazarlar; Pınar Kür, bu iki vasfı da taşıyan nadir yazarlardan biriydi. Asılacak Kadın’ı okuduğumda sözcüklerin ardında sert bir gerçeklikle, ataerkil düzene isyanın sertliğiyle karşılaştığımı hatırlıyorum. Kür’ün feminist bakışı bir slogandan ibaret olmadı hiç; karakterlerini ete kemiğe büründürürken, yaşadıkları dünyayı da bütün çıplaklığıyla göstermeyi başarıyordu. Asılacak Kadın, yalnızca bir kadının hikayesi değil, sistemin hüküm cümlesine yazılmış kanlı bir dipnot gibiydi; Kür, anlatının merkezine kadın bedenini değil, onun üzerine çökmüş binlerce yıllık yargıyı yerleştiriyordu.
Kür’ün kitaplarına baktığımda hep yazının ve sessizliğin nasıl bir direnişe dönüşebileceğini düşünüyorum. Kapanmamış, hala kan sızdıran derin yaralarımız var toplum olarak; Pınar Kür’ün yapıtları tam da bu yüzden değerli: Unutulmasınlar diye.
ÖNEMLİ BİR REHBERİ KAYBETTİMMüge İplikçi/Yazar: Pınar Kür’le tanışmam, “Yarın Yarın” romanını okuduğumda gerçekleşti. Kitabın etkisiyle Cağaloğlu Yokuşu’nu koşarak indiğimi ve içimde oluşan derin burukluğu hâlâ hatırlıyorum.
Yıllarca akademik ve edebi mücadeleyi onunla birlikte sürdürmekten dolayı kendimi şanslı hissediyorum. Bu süreç sadece ders vermekten ibaret değildi; gelecek nesillere iletişim becerilerini aktarma ve onları donanımlı hale getirme yolunda atılmış önemli bir adımdı. Bugün sadece büyük bir edebiyatçıyı değil, aynı zamanda hem akademik hem de kişisel yolculuğumda önemli bir rehber ve dostumu kaybetmenin hüznünü yaşıyorum.
Gülseli İnal/Şair: Pınar Kür yazarların, şairlerin cinsiyetleriyle adlandırıldığı bir dönemde kalem kullandı. “Kadın Yazar” “Kadın Şair” lakapları ataerkillerin dişi cinsi dışlamalarından kaynaklanıyordu. Hiç birine aldırmadı, kalemi hep elindeydi koca koca kitaplar yazdı. O; toplumumuzun hareket halindeki Trementum’unu dile getirdi, kayıtladı. Kitaplarında psikolojik tahlillere girdi, Cumhuriyet döneminin taşıdığı sorunları yazdı. Kadın –erkek eşitliğini sessizce savundu. Ve yazı biçimlerini oluşturan, biçimlere giren zaman ve mekan içinde görülen ve kaybolanı anlattı. Ruhsal varoluşu önemsedi, şiddete karşı yazdı. Kendi iç yaşamıyla ilişki halinde olan ve dışardaki dünyaya yazı yoluyla hitap eden sevgili Pınar Kür sana iyi yolculuklar diliyorum. Sanıyorum ki bu uçuşunda Yazının Peygamberi Atlantis’li Thoht seni karşılayacak.
EKSİLDİK EY OKUR HABERİN VAR MI?Erendiz Atasü/Yazar: Pınar Kür’ü, 1976 baharının, özgün hâline biraz olsun benzeyen İstanbul’unda, “Yarın Yarın”la tanıdım. 12 Eylül darbesi henüz inmemişti, sol eğilimli genç yüreklerde 12 Mart hâlâ sızlıyordu ama umut yeniden doğuyordu. Roman beni kuşatmıştı. “Yarın Yarın” hafızamda Anadolu yakasının yemyeşil yollarına dolanmış olarak kaldı.
Daha sonra o gürül gürül hikâyeleri -“Akışı Olmayan Sular”, “Bir Deli Ağaç”- okurken nesnel bir hayranlık duydum. Hayatın coşkun akışının önüne set çekildi mi, bireyin düştüğü hâller… Pınar Kür’de, hep o yaşam coşkusunu, engellenme hâlindeki bireyin hem kırılganlığını, hem çelik tel benzeri direncini buldum. Kısa karşılaşmalarımızda, hep çok güzel, çok esprili ve korkusuzdu. Sansürle başı dere girerdi.
“Asılacak Kadın” müthiştir. Küflü Orta Çağ ahlakının etkisindeki toplumsal algının ve bürokratik uygulamanın lütfettiği, insani gereksinimlere uymayan dar alanda müebbete mahkûm “Kadın”ımızı bunca etkili anlatabilen bir diğer roman edebiyatımızda yoktur. Eksildik, ey okur, haberin var mı?
EDEBİYATIMIZIN BİR RENGİ EKSİLDİYazar Murathan Mungan sosyal medya hesabından şu paylaşımı yaptı: “Üzgünüm Pınar Kür. Edebiyatımızın bir rengi daha eksildi. Bir kuşağın yetişme yıllarından bir yaprak daha. Evine geldiğimde bahçendeki “bir deli ağaç”ı gösterdiğin günle hatırlayacağım seni.
∗∗∗
PINAR KÜR KİMDİR?Pınar Kür, Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldu. Londra’da, New York’ta, Paris’te eğitim gördü. Sorbonne Üniversitesi’nden doktora unvanını aldı. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. İlk romanı “Yarın Yarın” 1976’da yayımlandı. 1978’de “Küçük Oyuncu”, bir yıl sonra ise zamanın katı ahlaki kalıplarını sarsarak büyük ses getiren “Asılacak Kadın” geldi. Üst üste yayımladığı üç romanın ardından öykü yazmaya başlayan Kür, 1980’lerin ikinci yarısında yeniden romana yöneldi. Polisiye edebiyata olan ilgisi ise 1990’da “Bir Cinayet Romanı” ile hayat buldu. Çok sayıda önemli eseri çevirdi.
BirGün