Hareketin kumaşla dansı

Cartier Vakfı'nın çağdaş mimarisi içinde gerçekleşen sunum, klasik bir defileden çok, yaşayan bir enstalasyon gibiydi. Mekânla bütünleşen sessiz anlatım, modanın da bir anlatı biçimi olduğunu hatırlattı. Giysiler sanki taşıyanla birlikte nefes alıyor, şekil değiştiriyor, duyguları tercüme ediyordu.
Bu koleksiyon bir mesaj taşıyor: Moda sadece görünmekle ilgili değil, aynı zamanda hissettirmekle, hatta düşünmekle de ilgili. Tasarımcılar Filippo Biraghi ve Simone Botte, giyilebilirliği bir duygu taşıyıcısına dönüştürerek çağdaş moda anlayışına şiirsel bir not düşüyor.
Dior Homme’un yeni kreatif direktörü Jonathan Anderson oldu. Loewe’de çağdaş zanaatkârlıkla estetik duyarlılığı buluşturan Anderson, şimdi Fransız modasının en köklü markalarından birini yeniden şekillendirmeye hazırlanıyor. Bu yalnızca bir görev değişimi değil; erkek modasında kültürel bir yön değişiminin de başlangıcı.
Anderson’ın estetik dünyasında maskülenlik, keskin çizgilerle değil; akışkanlık, form denemeleri ve duygusal katmanlarla inşa edilir. Dior’un aristokrat geçmişiyle Anderson’ın yenilikçi çizgisi çarpıştığında ortaya ne çıkacağı moda dünyasında büyük bir merak konusu.
Bu birliktelik, gelenekle deneyin birlikte yürüyebileceğini kanıtlayabilir. Anderson, Dior’a geçmişin zarafetini geleceğin diliyle anlatma şansı sunuyor. Erkek giyimi için bu yeni dönem, konforun da ötesinde bir ifade alanı olabilir.

Prada’nın marka CEO’su Gianfranco D’Attis, görevinden ayrıldığını açıkladı. Onun yerine geçici olarak Andrea Guerra getirildi. Bu değişim, yalnızca yönetim kadrosunda değil, markanın tüm estetik ve stratejik yaklaşımında da yeni bir döneme işaret ediyor.
Prada son yıllarda “sessiz lüks” ve minimal çizgiyle global bir dil oluşturdu. Ancak liderlikteki bu değişim, sadece operasyonel değil; koleksiyonların ruhuna da yansıyacak. Moda, tasarımdan ibaret değil artık—markayı yöneten ellerin vizyonu, podyumdaki dikişe kadar sirayet ediyor.
Yeni dönemde Prada’nın nasıl bir yol çizeceği tasarım dünyasında dikkatle izleniyor. Gözler, estetiğin ötesinde, markanın ruhunu yöneten stratejik akılda. Bu değişimin etkileri yalnızca yönetim odasında değil, koleksiyonların çizgilerinde de hissedilecek.

Bu sezon Floransa’daki Pitti Uomo ve Milano Erkek Moda Haftası, şaşaadan çok sadelikle konuşuldu. Gösterişli anlatıların yerini terzilik detaylarının ön planda olduğu, zamansız koleksiyonlar aldı. Markalar modanın sadece göze değil, hayatın ritmine de uyması gerektiğini hatırlattı.
Fay, Etro, Zegna ve Brioni gibi markalar doğallığın ve ustalığın birleştiği parçalar sundu. Keten, yün, pamuk gibi doğal kumaşlar; yumuşak çizgiler, bol kesimler ve pastel tonlarla buluştu. Bu yıl “az çoktur” sözü yalnızca bir estetik değil, etik bir duruş olarak podyuma yansıdı.
Günümüzün hızla tüketilen trend dünyasında bu hafta, adeta bir durup nefes alma çağrısı gibiydi. Moda, kendini bağırarak anlatmak yerine, ince bir zarafetle fısıldamayı seçti. Ve belki de en çok bu yüzden, uzun zaman sonra ilk kez bu kadar “gerçek” hissettirdi.
İstanbul Gazetesi