Bütünsel perde ve demokratik çoğulculuğun sınırları.

Portekiz Parlamentosu'nun burka ve nikap gibi yüzü kapatan giysilerin kamusal alanlarda giyilmesini kısıtlama kararı, her zamanki suçlama korosunu ortaya çıkardı: hoşgörüsüzlük, İslamofobi, siyasi fırsatçılık.
Ancak söylemin ötesinde, daha derin ve daha önemli bir soru var: Demokratik bir toplum, ortak yaşamının temelini oluşturan kültürel sınırları ne ölçüde tanımlayabilir ve tanımlamalıdır?
Asıl tartışma yüzler hakkında değil, bir arada yaşama kuralları hakkındadır; bir topluluğun gelenekleri dahilinde "birlikte yaşama" yollarını müzakere etme hakkı hakkındadır.
Toplumun tamamı, yazılı olmayan bir dizi anlayışa dayanır; kendimizi nasıl sunduğumuzu ve etkileşim kurduğumuzu yönlendiren bir "sessiz sözleşme". Bunlar, yüzyıllar boyunca yerleşmiş ve toplumsal yaşamın görünmez gramerini oluşturan alışkanlıklardır.
Göç Avrupa coğrafyasını değiştirirken bu sözleşme sınanıyor.
Sosyolog Christian Joppke, bu anları liberal demokrasilerin "sınırlarını yeniden teyit etme" çabaları olarak tanımlıyor; ötekinden korktukları için değil, çeşitliliği mümkün kılan iç tutarlılığı korumak için. Yeni Portekiz yasası bu bağlamda okunmalı: bir reddiye olarak değil, ortak bir kuralın yeniden teyit edilmesi olarak. Çoğulculuk bir başarıdır, ancak sonsuz değildir. Farklılığı görünür kılan ortak uygulamalara dayanır.
"Sivil entegrasyon" üzerine yapılan araştırmalar, Avrupa demokrasilerinin yeni gelenlerden yalnızca yasalara saygı göstermelerini değil, aynı zamanda günlük yaşamı yapılandıran gelenekleri de anlamalarını giderek daha fazla istediğini gösteriyor. Bu gereklilik dışlama değil, uyumdur.
Bir topluma bu beklentileri tanımlama hakkını reddetmek, demokrasi fikrinin içini boşaltmaktır. Özgür bir toplum, sakince, "Biz burada böyle birlikte yaşıyoruz" diyebilmelidir.
"Görünürlük" tartışması, onun daha derin boyutunu gözden kaçırmak anlamına gelir. Asıl mesele kültüreldir: Alışkanlıklar ve semboller çatıştığında aidiyet duygusu nasıl korunur? Portekiz kamusal yaşamı -Akdenizli, ilişkisel, eşitlikçi- yakınlığa ve karşılıklılığa değer verir. Tam örtünün yarattığı rahatsızlık dini şüpheden değil, bu toplumsal karşılaşma dilini koruma içgüdüsünden kaynaklanır.
Diğer ülkeler de benzer ikilemlerle karşı karşıya kaldı. Fransa ve Belçika "birlikte yaşama" ilkesini öne sürdü; Avusturya ve Danimarka, örtünmeyi kamusal alanlarda kısıtladı; Almanya ve Norveç ise örtünmeyi kamusal işlevlerle sınırladı.
Farklı yollar, aynı hedef: Kamusal alanı ayrışma değil, temas alanı olarak korumak.
Göç yeni hassasiyetler ve bazı sürtüşmeler getiriyor; ancak bu rahatsızlık demokratik canlılığın bir işareti. Çatışma insanlarla değil, pratiklerle: Bireysel ifadenin ortak dokuyu bozmadan kolektif ritimden ne ölçüde sapabildiğiyle ilgili.
Bu dengeyi bizzat biliyorum. Bir göçmen olarak, entegrasyonun her iki taraftan da cömertlik gerektirdiğini öğrendim. Gelenler, hoş karşılanmanın yerel gelenekleri kabul etmek anlamına geldiğini anlamalı; kabul edenler ise bunu kendi referanslarına olan inançlarını kaybetmeden yapmalıdır. Çoğulculuk ancak bu şekilde kalıcı hale gelir.
Avrupa genelinde peçe tartışması kimlik tartışmasına dönüştü. Fransa ve Belçika'da laiklik; Kuzey'de şeffaflık ve yurttaş eşitliği; İsviçre'de ise yüz maskesi referandumu halk egemenliğinin bir uygulamasıydı.
Portekiz bu sohbete kendi üslubuyla giriyor; daha ılımlı ama çeşitliliğin görünür sınırlar gerektirdiğinin farkında.
Filozof Charles Taylor, demokrasilerin ortak "anlam ufuklarına" dayandığını hatırlatır. Bu ufuklar değişiyor, ancak ortadan kalkamaz. Çeşitliliğin gelişmesini istiyorsak, toplumların kim olduklarını söyleme hakkını korumalarına izin vermeliyiz.
Bu bağlamda bakıldığında, yeni Portekiz yasası bir reddetme hareketi değil, kimliğin sessizce yeniden teyit edilmesidir. Misafirperverlik, kültürel hafıza kaybıyla eş anlamlı değildir.
Demokrasinin gücü, kendini tanımlamaktan çekinmesinde değil, açıklığını kaybetmeden bunu yapma cesaretinde yatar. Portekiz bu yönde bir adım attı: aidiyetin toplumsal sınırlarını sakince netleştirmek.
Birlikte yaşamak, özgürlüğün en büyük egzersizi olmaya devam ediyor; aynı zamanda en zorlayıcı olanı da.
Rahool S Pai Panandiker, Portekiz vatandaşlığına geçmiştir. 1998-2012 yılları arasında Portekiz'de yaşamış ve şu anda Hindistan'da ikamet etmekte ve çalışmaktadır. Colorado Maden Okulu'ndan Kimya Mühendisliği ve Petrol Rafinerisi alanında doktora, Lizbon Üniversitesi Fen Fakültesi'nden doktora sonrası ve Portekiz Katolik Üniversitesi'nden MBA derecesine sahiptir. Portekiz Diasporası Konseyi üyesidir.
observador




